6.05.2009

let the right one in

festival öncesi aldığım duyumlar.. sonra izleyenlerin yorumları.. iyi zamanı kolladım bunca zamandır izleyebilmek için.. hakkında yazabilmek ise biraz zor gibi..

cepte olan şey, alışılmış vampir filmlerinin çok dışında.. yani pespembe dudaklar, her haliyle güzel saçlar, uzaklara dalan buğulu gözler, kurbanlarını önce kedi fare oyunuyla yoran sonra da öldüren avcı vampirler yok.. hatta eskilerden çıkıp gelen ve vampire haddini bildiren/bildirmeye çalışan "yıllanmış" vampirler de yok.. nerdeyse kan bile yok.. böyle olunca benim gibi bir vampirseverin bütün algıları açılıyor.. tüm bunlar olmadan bu duygu nasıl verilir..

filmin, kendi senaryosunu oluşturan kitabın topraklarında, Isveç'te çekilmiş olması apayrı bir güzellik.. vampirlerin soğuk tenlerine çok uygun karlar altında, gri siyah ve beyaza bürünmüş, şehrin orta sınıf insanların yaşadığı yakasında geçiyor hikaye..

Interview with the Vampire'da karşımıza çıkan hırçın küçük vampir Claudia'dan sonra 12 yaşında bir vampirin maceraları insanda bir tedirginlik uyandırsa da Let the Right One In nefis bir filmdi.. filmi böyleyse acaba kitap nasıldır diye düşünmeden kendimi alamıyorum.. bazı ayrıntıları, bu olaylara gerektiğinden fazla önem verilmesinin önüne geçmek için aslında tam da ortada olmalarına rağmen açıkça vermekten kaçınmış belki yönetmen Tomas Alfredson.. ayrıca küçük Eli rolündeki Lina Leandersson ve Oscar rolündeki Kåre Hedebrant'ın oyunculukları ise muhteşem.. daha ayrıntılı bilgi isteyenler için ötekisinemeda fazlası mevcut..

küçük Eli'nin babasının (!) o gece Eli'nin Oscar'la görüşmesini istememesi ve yine babası hakkındaki bilgi, Eli'nin Oscar'a iki kez sorduğu sorunun ardındaki gerçek.. ve izlemeyenler için yazmaktan kaçındığım diğer birkaç ayrıntı daha..

her ne kadar filmde Eli'nin yaşı bir muamma olsa da aşkın büyüklüğü göz kamaştırıcı.. özellikle Oscar'ın Eli'ye kapıdan giriş izni vermediğinde olanlar karşısında Oscar'ın tepkisi ve son sahnede ki vuruculuk insanı derinden etkiliyor.. ve yine son sahne izleyeni film bittikten sonra yazılar akarken bir süre durup gelecekte olacaklar hakkında buruk bir üzüntüye teşvik ediyor..

Let the Right One In vampir hikayeleri sevenlerin dışında Avrupa sinemasını sevenlerin, dram ve aşk filmi izlemekten hoşlananların da mutlaka görmesi gereken bir film..

2 yorum:

Mizantrop dedi ki...

Bu film festivale gelmesinden önce, imbd'de okuduğum ve yere göğe sığdıramayan yorumlardan etkilenerek izlemiştim ve berbat bir film olduğunu düşünüyorum. Başından sonuna kadar çok sıkıldım ve tek bir sahnesini bile etkileyici bulmadım. Bence korku filmi seyretmek isteyenler korku filmi, duygusal film seyretmek isteyenler de duygusal film seyretsin. İkisinin birleşmesi en azından bu filmde bir facia olmuş.

lunawar dedi ki...

haklı olabilirsiniz..
ama ben kendi adıma.. içinde "vampir" fikti olduğunda "korku" temasının akla gelmesini pek anlayamıyorum..
"korkunç" olduğunu düşündüğüm bir vampir filmi izlemedim.. hatta bir çoğunda dram vardı.. bazılarında daha az.. bazılarında daha fazla..
o yüzden bu filmi de beğendim..
ama tabii beğenip beyenmemek üzerinde tartışılacak bir konu değil:)