26.04.2008

çocuklar gibi şendik..

23 Nisan hiç bu kadar keyifli geçmemişti..

Sanırım çocukken de 23 Nisanlar tatil olsaydı hiç fena olmazdı.. Ben pek aktif (!) bir çocuk olarak her yaşmda kendime bir aktivite bulurdum.. Zaten yıllarca bandoda çaldığım düşünülürse, genelde 23 Nisanlarımı komik bazı kıyafetler içerisinde uygun adım trampetime vurarak geçirmem yeterince kötü anılar silsilesini beraberinde getiriyor geçmişi anımsadıkça..

Bu sene geçen güzel 23 Nisanlarım anısında kardeşimi arayıp anneme benim adıma Atatürk'lü tahta çubuklu bir kağıt bayrak ve bir de pamuk helva almasını tembihledim.. Annem tüm bayramları benim için özel ve eğlenceli kılmayı kendine bir görev edinmiştir zira.. Eğer ben o bayramda görevli değilsem, sabahın köründe beni kadırır, süsler, yola çıkarır ve elinden geldiğince en şık yerden gösterileri izlememi sağlardı.. 23 Nisan.. 19 Mayıs.. 30 Ağustos.. ve Edremit'in kurtuluş şenlikleri..

Bu sene İstanbul'da "kutlayacağım" ilk bayramımdı.. Ertesi gün hava sıcaklığı 10 derece kadar düşmesine rağmen sanırım tam bir bahar günüydü.. Keyifli bir sabahın ardından eşimle kendimizi Sarıyer'e attık.. Ve Winmaker'la.. Winmaker sonunda bisikletini almış..

Buluşmamızın üzerinden kısa bir zaman geçmişti ki kendimi çaresizce gülerken ve konuşurken buldum.. Temiz hava ve tatil bir araya gelince geri kalan herşey peşlerinden gelmişti.. Bir derenin yanından ormana doğru pedal çevirdik.. Sonra boğazda rüzgara karşı bir tur yaptık.. Ardından ormana doğru başka bir tur.. Ormana vardığımızda gün ve biz bitmiştik.. Nefis akşam yemeği hayalleri kurarak geri döndük..

İstanbul'da çok az bisiklete binilecek yer olması çok fena.. Yollar deli şöförlerin.. Kaldırımlar ise deli şöförlerin parkettiği araçlardan yer bulabilen zavallı insanların.. Bir de şunu söylemeden geçemeyeceğim.. Bisiklet kullanırken arabayla dibime kadar yanaşıp kornaya basmanız benim yokolmamı sağlamıyor henüz.. Sadece korkuyorum, dengemi kaybediyorum ve dilimin döndüğünce esaslı bir küfür savuruyorum..Bilesiniz..

23.04.2008

domates günlüğü 1; çimlenen tohumlar

Geçen sene balkonumda domates yetiştirebilmek için çekmediğim eziyet kalmadı.. Tamamen tohumları satın aldığım kişinin bende bu potansiyeli ya da yeterli azmi göremediği için yetersiz bilgi vermesiyle ilgili bir hayal kırıklığı.. Daha tohumlar çimlendiği zaman yanlış giden birşeyler olduğu belliydi ama ben kendi yetiştirdiğim domateslerden bir tanecik yiyebilmek uğruna aylarca direndim.. Sonuç.. Boş birsürü saksı.. Ayrıca bütün yaz boyunca saatlerce o saksıların başında boşuna geçirdiğim zamanı karşı apartman ve sakinlerinin baştan sona takip etmiş olmasının içimde bıraktığı eziklik hissi.. Tamam kim ne derse desin.. Bu sene bu işin benim için geçici bir heves olmadığını kanıtlamanın vakti geldi.. Karşı apartmanın tüm sakinlerine göstere göstere dalından tazecik koparılmış küçük domateslerimin üzerine mis gibi zeytinyağı gezdirip afiyetle yiyeceğim.. Acımasızca mı oldu.. Bilemiyorum.. Ama işi başından sıkı tutmak lazım..

Önce tohumları viyolde ya da küçük plastik bardaklarda torf içine gömerek (ama derine değil kesinlikle) biraz sulamak ve direk güneş görmeyen bir yerde üzerlerini bir naylonla örterek küçük seranın içinde çimlenmesini beklemek gerekiyor..

Geçtiğimiz hafta bir akşam oturup minik domates tohumalrını ektim.. Küçük bir seram oldu.. Tohumların bir kısmı çimlendi.. Biraz daha bekleyip onları saksılara alacağım..

Saksılara geçişte görüşmek üzere..

15.04.2008

bisiklet ve büyücü

kendimi dengesizliğin sembolü olarak görecek kadar aşırıya kaçabilirim.. duygusal alışverişlerini yoluna koyamamış bir insanım..
ya çok severim ya nefret ederim.. bu sadece bir bardak olabilir..
sık sık depresyona girip sıradan bir günde hiç sebepsiz yere etrafımdakilerin sinirlerini bozacak kadar keyifli olabilirim..
ağzımdan çıkacak ilk sesten irkilecek kadar uzun süre konuşmayabilirim..

yaptığım şey herneyse tadını kaçıracak kadar çok yaparım..

evet biraz abartmış olabilirim ama hep abartırım..
beni bilenler anlattığım şeylerin abartılmış olduklarını bildiklerinden kendi kafalarında bazı derecelemeler yaparlar..
bunu bildiğim için çoğu zaman anlatmaya "abartmıyorum" diye başalarım..
evet dengesizim.. ve bütün çocukluğum ayağım yere basmadan bir çift tekarleğin üzerinde geçti..
kendi hayatımı, başkalarının hayatlarını hatta kardeşimin hayatını bile tehlikeye attım.. (bunu o zaman anlayamayacak
kadar küçüktüm diye avutuyorum kendimi..)
hayatım boyunca rengi "pembe" olan başka birşeye sahip oldum mu bilemiyorum ama pespembe, koskocaman bir bisikletim oldu.. eğer maddenin bir ruhu varsa o da beni, benim onu sevdiğim kadar sevmiş olmalı..

dengesizliğin timsali olan ben.. tanıdığım en iyi dengede duran insan oldum.. büyücüyle tanışana kadar.. şimdi bir bisikletim bir de bisiklet büyücüm var.. her ne kadar baharlarda polenler yüzünden burnumu koparıp, damağımı kazımak istesem de bu bahar başka bir güzel geçecek..

**Yayoo.. naz etme al şu bisikleti.. ormanda keneler bizi bekler..

4.04.2008

ikinci bahar



İkinci Bahar Kanlıca sahiline inen nefis yolda ufak bir restaurant.. Ufak bir araştırma yapıldığında ufak mütevazi mekana karşın müşterilerinin pek de nüfuz sahibi kişiler olduğu görülüyor.. Neyse beni ilgilendiren kısmı bu değil tabii ki de.. ikinci Bahar işyerine baharın gelişinin müjdeleyicisi.. Oturmaktan keyif aldığımız bir balkon/terası var.. Çiçeklerle dolu.. Plaza insanları olarak baharın ilk günlerinden itibaren öğle yemeklerinde aklımıza gelen ilk yer orası..

Benim en sevdiğim yemekleri soya soslu et&tavuk.. Soya, krema ve mantarla kavrulmuş et ve tavuk parçaları, nefis pilav ve içinde dereotundan taze naneye dört dörtlük bir mevsim salatasıyla nefis oluyor.. Ardın da nefis bir sade kahve.. (Fırında makarnaları için ayrı bir yazı yazmak istiyorum)

Yemeğin üzerine arabaya doluşmuş, denize arkamızı dönmüş plazamıza doğru giderken aklımdan Suim geçti.. arayıp O'nu ne çok sevdiğimi ne çok özlediğimi söylemek istedim.. Her nefis yemekten sonra olduğu gibi bir daha ki sefere O'nunla gelmeyi hayal ettim..

Bahar ve güzel yemek insanın kimyasını darmaduman ediyor..