21.08.2008

Lili

birgün arayla izlediğim iki film de sevdiklerimiz için neler neler yapılabileceğini (bence) oldukça gerçekçi bir şekilde anlatılıyordu..

ilkinden bahsetmiştim, lars and the real girl..

ikincisi ise ingilizce adıyla Don't Worry, I'm Fine.. Orjinal adı ise je vais bien, nt'en fais pas.. Yönetmeni Philippe Lioret..

Lili tatilden döndüğünde ikiz kardeşini evde bulamaz.. kardeşi, babasıyla çok büyük bir tartışma yaşamıştır ve evi terketmiştir..  sancılı günler başlar.. Lili kardeşinin başına kötü birşeyler gelmiş olabileceğini düşünerek aşırı endişeyle hastalanır.. ne ailesinden sakinleştirici bir cevap alabilmektedir ne de kardeşinden.. üstelik ailesi bu durumu kabullenmiş gibi görünmektedir.. hastalığı büyür.. ailesinin tutumuna karşı bir başkaldırı gibi başlayan bu hastalık günlerini sarar ve Lili'yi ele geçirir.. aslında Lili'nin hastalığı filmin başında, filmin konusu gibi gözükse de aslında tamamen bir açılış..

sonunda bir gün kardeşinden gelen bir kart Lili'nin yeni hayatının başalngıcı olur.. o andan itibaren Lili'nin hayatı geri dönülmez bir değişime girer.. üstelik Lili aslında "olmayan" bir hayat yaşamaya başlamıştır..

film boyunca çalan şarkı Aaron'dan Lili..

müziğin filme ilk karıştığı sahnede zaten etrafınıza bir duvar örülüyor.. bu sözler film boyunca farklı sahnelerde defalarca kez sizi filmin içine çekiyor..

filmin konusunu pekiştiren nefis şarkısının YedinciGemi'deki çevirisi..

"lili.. şu sahte yaşamından sıyrıl bir daha.. ne olursun, bırak tüm alışkanlıklarını.. göreceksin, yaşanıyor ihtiyaç olmadan yardıma.. pek çoğu var öğreneceğin dahası.. ileriye atacağın her adımda.. karşına çıkacak her sorunda.. ben olacağım senin yanında.."

"ortasından geçeceğin her sokakta..  evvelinde bulunmadığın mekanlard.. ben olacağım senin yanında.."

"lili.. biliyorsun bizim gibiler için bir yer var hala.. her damarda dolanır aynı kandan.. seni melek yapanın kanatlar olmadığını anlarsın.. tek yapacağın çıkarmak kötülükleri aklından..ileriye atacağın her adımda.. karşına çıkacak her sorunda..ben olacağım senin yanında..ortasından geçeceğin her sokakta.. evvelinde bulunmadığın mekanlarda.. ben olacağım senin yanında.."

"lili.. bir öpücükteki göz açıp kapanmada bulacağız cevabı.. it tüm korkuları gölgelerin derinlerine.. benzeme sakın renksiz bir hayalete.. çünkü hayatın en güzel resmi senin içinde.. ileriye atacağın her adımda.. karşına çıkacak her sorunda.. ben olacağım senin yanında.."

"ortasından geçeceğin her sokakta.. evvelinde bulunmadığın mekanlarda.. ben olacağım senin yanında.."

filmi izleyip bitirdikten sonra garip bir boşluk ve hüzün duygusu kaldı.. bir de sorular.. kendi hayatıma dair..


tatil dönüşü, garip duygular..



tatilde olduğumuza inanamadan geçti bir hafta.. günler ne kadar da çabuk geçmeye başladı.. hemen herşeyi bir ekrandan öğrenir oldum.. çok daha fazla merak ettiklerimi ise telefonun bir ucundan.. (artık kablolu telefon da kullanmadığımıza göre "telefonun bir ucu" demek  ne kadar doğru bilemiyorum..)

tam da dediğim gibi ayaklarımı suya soktum.. zihnimi temizledim de geldim.. suya yakın olduğum yerde zihnim ne kadar temiz ve yüreğim büyükse, şehre geri döndükten sonra aklım karışık, içim sıkılgan oluverdim..

ben bütün bu işleri geri döndüğümde üstlenmek zorundaysam fazlasıyla, yaptığım şeye "tatil" demek ne kadar doğru bilemiyorum ama geçti günler.. hem de yılın belki de en sıcak haftasında..

yaz aylarını pek sevmem.. sıcak beni anlayışı kıt, anlaşılması zor yapabilir.. üzülmeye ve düşünmeye bünyem el vermeyebilir.. yaşadığım herşey dışımdan akıp giden bir film gibi kalabilir algımda.. evet.. tembellik ettim ve yazmadım.. bütün tatil bir o yana bir bu yana yatıp dışarıdan baktım herşeye..  ama yaz aylarında "dışarıda" olmak benim için en iyisi..

şimdi tatil bitti.. yepyeni bir tatile kadar "dışında" ve "içinde" olunacak şeyleri iyi seçmeli..

***

1. şalgam çorbası içtim..

2. dört kitap okudum, bir sürü insan dinledim..

3. akşamüzerleri bira ve sigara içtim..

4. parmak uçlarım buruşana kadar denizde kaldım..

5. ayışığında denize girdim..

6. dalgalarla oynadım..

7. bol su içtim..

8. bir daha ki "vadi" ziyareti için planlar ve bir de liste yaptım..

8.08.2008

yazar tatilde

yazar cuma sabahı itibariyle tatilde..

ayaklarını kuma gömüp, deniz sesiyle beynini yıkayacak..

içine limon dilimleri atılmış bira içecek..

kitap okuyup hayal kuracak..

eğer kıpırdanabilirse birkaç satır yazı yazacak..

döndüğünde eğer depresyona girmesse güzel hikayeler anlatacak..

güzel resimler paylaşacak..

...

...

ben burda yokken herkes birbirine mukayyet olsun..

domateslerime iyi bakın..

1.08.2008

lars and the real girl

2008 if! istanbul'da gösterime giren ve sessiz sedasız kayıplara karışan bir film lars and the real girl..

lars "hayallerinin kızı(!)" nı bulmuş belki de kasabanın en şanslı adamıdır.. filmde kocaman gerçek üstü bir sevgi var.. izlerken ilk başta lars'ın ailesinin içine düştüğü durumlar yüzünden stres ve sıkıntıyla oflayıp puflasam da bir süre sonra kasabanın kahramanca ve içten davranışıyla ister istemez hayaller alemine daldım.. hatta o kadar ki ben bile bianca'nın gerçek olduğunu hissedip, giydiği pantolonun ayakkabılarıyla ne kadar da uyumsuz olduğunu düşünmeden edemedim..

ancak filmin hikayesinin dışında bir lars'ın abisi rolündeki Paul Schneider'in içinde bulunduğu durumla ilgili halleri beni keyiften öldürdü diyebilirim..

izlemeyenler bu paragrafı okumasın  lütfen;

filmin beni en çok etkileyen sahnelerinden biri, lars ve bianca'nın beraber gittikleri bir ev partisinde geçen küçük bir sahne.. lars ve bianca bir grup hatunla beraber muhabbet etmektedir.. lars gruptaki bayanlardan birine içki almak için gruptan ayrılır.. içkiyi alırken uzaktan gruba bakmaktadır.. bianca'yla  gözgöze gelir.. bakışırlar.. lars sevgiyle gülümser.. işte o bakışı gördükten sonra bianca'nın gerçek olmadığını kimse söyleyemez..

işte bakışlarıyla bir kadını ve bir aşkı "gerçek" yapan oyunculuğu sayesinde filmde sadece Ryan Gosling için bile izlemeye değer..

ha bir de unutmadan.. filmdeki kasaba gördüğüm en güzel kasabalardan biriydi.. geniş caddeler, durgun havasıyla zaten birçok şeyi yaşayıp görmüş, en küçük kıpırtıya hasret bir hali vardı..