25.10.2008

üçü bir yerde..

FilmEkimi'nin son günü benim için en yoğun gündü.. o gün için işten izin alındı.. termosa kahveler dolduruldu.. arka arkaya üç filmi rahat rahat izleyebilmek için rahat kıyafetler seçildi.. tabii isterdim ben de hergüne bir film ama geldi geçiyor.. yapacak başka birşey yok..

ilk film Limon Ağacı.. İsrail ve Filistinli iki elden çıkmış film.. (İsrailli yönetmen Eran Riklis ve senaryoyu Riklis'le beraber yazan Filistinli eski gazeteci Suha Arraf) bütünden önce ayrıntıya bakmaya meyilli olduğumdan belki, çok klasik gelecek ama film bana  deniz yıldızının hikayesini anımsattı.. filmin insani boyutunun yanında bir de politik boyutu var.. (işler politik boyuta taşındığında insanlıktan çıkmak mümkün.. ve işler politik boyuta taşındığında insanlıktan çıkmak normal..) Filistin - İsrail sınırında yaşayan Selma adında Filistinli dul bir kadının yapayalnız yaşamının geçmişiyle dolu limon bahçesi, bir gün İsrail Savunma Bakanının İsrail sınırından komşu gelmesiyle birlikte ulusal güvenliği tehdit edici bir unsur olur.. o andan itibaren Selma için herşey daha da zorlaşır.. zaten dul ve yalnız bir kadın olmanın zorluğuyla cebelleşirken bir de zor hayatından geriye kalmış tek somut şey ve bir de geçim kaynağı olan limon bahçesi yok olmak üzeredir..

hemen yarım saat sonra  Küçük Deniz Kızı Ponyo'da soluğu aldık.. önceki filmin burukluğunu atamamamış olmamızdan olacak daha ilk sahnede gülümsemeye ve hatta kahkahalar atmaya başladık.. bu kahkahaları önceki filme bağlıyorum çünkü aslında Hayao Miyazaki'den beklediğimden biraz daha farklı bir filmdi.. biraz daha yalın.. biraz daha sakin.. genelde Miyazaki izlerken bir dakika sonra ne olacağını tam da kestiremediğim için konusu biraz daha derli toplu geldi bana.. ama sinemada Miyazaki izlemek bambaşka.. Andersen'in Küçük Deniz Kızı'nın Miyazaki yorumu diyebiliriz.. mutlu bir gülümseme bıraktı bizde..

herşey yoluna girdi keyfimiz yerinde derken saat 19:00 oldu ve izlemeden önce bile başımıza ne geleceğini kestirememenin tedirginliği içimizde Rüya için yerlerimizi almıştık.. Kim Ki-duk gene hep zor olan yolu tercih eden iki kahraman yaratmış kendisine.. rüyalarında tanıdık yüzler ve korkunç olaylar gören Jin ve birebir bu olayları gerçekleştiren ama tüm bu yaptıklarından bihaber Ran.. gittikleri bir mistik/doktorun tüm bu rüyaların ve tatsız olayların sonunun gelmesi için önerdiği çok basit yolu denemektense yapılmayacak hertürlü eziyeti kendilerine yaparlar.. filmin ilk yarım saatinde neşeli Kore filmlerinin tatlılığıyla hafifçe kendimizi saldığımızdan olsa gerek bu yarım saatten sonrası oldukça zor geçti.. Kim Ki-duk seyretmeyi sevenlerin alışık olduğu bir durum..

filmler bitip de karnımızda şişmiş mısırlarla sinemadan çıktığımızda aslında İstanbul'da mutlu bir FilmEkimi'ni atlatmış gibi değil de sanki tüm dünyanın yükü sırtında ve gözkapaklarında olan bir zavallı gibi hissettim kendimi.. replikler birbirine karışmaya başlamış, konuşmalar anlamsızlaşmıştı.. eve doğru hayatımın en uzun yolculuklarından birini yaptım..

ama gece kafamı yastığıma koyduğumda seneye daha iyisini yapabileceğimden emindim..

Hiç yorum yok: